Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 19°C
Hafif Yağmurlu
Ankara
19°C
Hafif Yağmurlu
Cts 17°C
Paz 19°C
Pts 24°C
Sal 28°C

PATRİOTLAR EŞLİĞİNDE KALKAN "ASKERİ VESAYET"

PATRİOTLAR EŞLİĞİNDE KALKAN "ASKERİ VESAYET"
26/11/2012 11:07 AM
20.371
A+
A-

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1109382&Yazar=YETVART-DANZIKYAN&CategoryID=98

YETVART DANZİKYAN YETVART DANZİKYAN

Patriotlar eşliğinde kalkan "askeri vesayet"

Seçilmiş bir "Başkan" komutasında, tüm güçlerin tek merkezde toplandığı, askeri hedefleri de olan bir ülke mi var, ufukta?

Bugün, yani 26 Kasım Pazartesi günü NATO’dan bir heyetin Türkiye’ye gelmesi ve Patriot’ların nereye yerleştirileceği konusunda temaslara başlaması bekleniyor. Yapılacak görüşmeler muhtemelen sadece "yer"
konusuyla sınırlı kalmayacaktır. "Tetiğin" kimde olacağı ve angajman kuralları da muhtemelen görüşülecek konular arasında.

Zira geçtiğimiz cuma günü Akşam gazetesinde çıkan habere göre Suriye’de düşen uçak sonrasında Türkiye angajman kurallarını değiştirdiğinden ve bu kurallara göre sınıra 5 km yaklaşan bir Suriye uçağını vurmak gerekeceğinden ve bu kurallar NATO’nun angajman kuralları ile uyuşmadığından bu konuda bir temas olması beklenebilir.

Beri yandan Radikal’in Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek yine geçtiğimiz cuma günü NTV’de katıldığı bir programda AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in iddiasının aksine tetiğin Türkiye’de olmasının zor olduğunu söyledi. Zeyrek "Bu bir NATO operasyonu. NATO Komutanlığı’nın yükümlüğünde olacak dolayısıyla Patriot kullanmak özel bir deneyim ve eğitim gerektiriyor. Türkiye’de bunu almış bir ekip, tetiğin yerini bilen bir subay yok" görüşünde.

Aslına bakarsanız baştan beri bir macera bu Patriot meselesi.

Hatırlanacaktır ilk olarak Milliyet’te bu haber duyulduğunda, birkaç saat sonra da uluslararası ajanslar bu haberi yetkililerin verdiği bilgiye dayandırarak geçtiğinde Başbakan Erdoğan şöyle demişti:

"Füzeyi alma noktasındaki karar verici makam biziz. Benim böyle bir şeyden haberim yok. Alım yapacaksak İcra Konseyi var, başkanı benim. Böyle bir şeyden haberimiz yok. Sağır duymaz uydurur cinsinden Reuters böyle bir haber yapıyor. NATO Genel Sekreteri’nin böyle bir talep olursa olumlu bakarız şeklinde yaklaşımı var. Ama böyle bir talebimiz olmamıştır. Para ödemek suretiyle Patriot alma durumunda, düşüncesinde değiliz"

Birkaç saat sonra ise Türkiye’nin NATO ile Patriotlar için temasta olduğu Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından açıklandı. Erdoğan konudan böylesine bihaber olabilir miydi? Bu detay bir soru işareti olarak işareti olarak zihinlerde yer etti. Ancak çelişkili haberler bununla da bitmedi. Patriotların geleceği kesinleştikten sonra nereye yerleştirileceği meselesi çıktı. Erdoğan’ın 22 Kasım’daki açıklamasına bakarsınız Patriot’ların yerine TSK karar verecekti: "Bunun nereye yerleştirilip yerleştirilmeyeceği Silahlı Kuvvetlerimizin mensuplarının da uygun görmesiyle, onlar nereyi uygun görürlerse oralarda bu yerleşim olacaktır."

Gelin görün ki Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, önceki günkü açıklamasında "Türkiye’nin en geniş alanını korumak için bunların nereye yerleştirileceği konumunda çalışma Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı ileTürk Silahlı Kuvvetleri personelimiz tarafından ortaklaşa yapılacaktır" deyiverdi.
Erdoğan yine mi konudan haberdar değildi acaba?

Sorular, sorular..

Patriot meselesinde cevaplanacak çok soru var belli. Tabii ki bunların başında bu silahlara niçin ihtiyaç duyulduğu gibi temel bir soru geliyor. Neden Partiot’a gerek duyuyoruz? "Suriye’deki duruma karşı" açıklaması çok tatmin edici bulunmuyor, zira Suriye’nin Türkiye’ye uzun menzilli füze fırlatmasının ne kadar ihtimal dahilinde olduğu tartışmalı.

Böyle bir ihtimal pek güçlü değil ise, ve bu Patrtiot’lar nihayetinde savunma amaçlı füzeler ise, bunları ne yapacağız?
Bir ihtimal, NATO’yu Suriye konusunda bir şekilde işin içine çekmek isteyen ama bir türlü beceremeyen Türkiye’nin, bir de böyle bir yöntem denemek isteyeceği. Suriye konusunda Batı tarafından yalnız bırakıldığını gören Davutoğlu ekibi bir de bu yöntemi deneyerek, (belki de bir oldubitti marifetiyle) NATO’nun desteğini almak istemiş olabilir. Tabii bu kadarını NATO da farketmiştir herhalde. Bile bile bir lades mi bu? Bilemiyoruz. Bununla beraber Türkiye’nin bu patriotlar vasıtasıyla Suriye’nin kuzeyinde fiili bir no-fly-zone yaratmak istediğini düşünübeliriz.

Bir diğer ihtimal bu füzelerin aslında Malatya Kürecik’teki radar sistemini korumak için istendiği, alındığı. Bu da ilk bakışta kulağa mantıklı geliyor, ancak AKP’nin İsrail’in de faydalandığı bu radar sistemini korumak için ülkeye Patriot yerleştirmesi, üstelik de bunun için ülkede yabancı asker bulundurmayı göze alması, nasıl desek, tam akla yatmıyor. AKP neden bu kadar büyük bir risk alsın ve hangi sıcak ihtimale karşı? İran mı vuracak Kürecik’i? Bu kadar yakın bir ihtimal mi bu? Onu da bilemiyoruz. Bu ihtimalin akla tam yatmadığını söylerken yine de Türkiye ile İsrail arasındaki resmi temasların Dışişleri Müsteşarlığı düzeyinde başladığını not düşelim bir yandan. Bu cephede önemli gelişmeler yaşanması muhtemel, diyelim şimdilik.

Sorularla dolu bir süreç, özetle bu Patriot meselesi. Bu detaylara boğulmak her ne kadar zevkli olsa da gelin biz sürecin Türkiye’deki hakim siyasi atmosfer açısından ne manaya geldiğine bakmayı deneyelim.

"Ecdadımızın gittiği her yere" derken?

Hepimizin de çok iyi bildiği gibi iç siyasette Ergenekon, Balyoz gibi davalar ve HSYK, Anayasa Mahkemesi seçim sisteminde yapılan değişiklikler boyunca AKP tarafından sunulan temel motif "askeri vesayetten kurtuluyoruz" şeklindeydi. Bütün bu süreç boyunca Türkiye’de klasik manada TSK vesayetinin hayli zayıfladığı bir vakıadır, evet. Kritik makamlardaki laik-otoriter TSK vesayeti kalkmıştır denebilir.

Ancak "askeri vesayet" dediğimiz şey hayli kapsamlı ve toplumun/sivil iktidarın çeşitli katmanlarında etkisini gösteren bir zihniyettir ve sadece iç siyasetteki asker kontrolü ile ölçülemez. Gelinen durumda askeri vesayetin evet kalktığını, ancak bu sefer de toplumu askeri hedefler etrafında şekillendiren, askeri/militer gücü kutsallaştıran zihniyetin iktidar tarafından devralındığını/üretildiğini söylemek mümkün Bunu sadece "savunma" amaçlı olduğu söylenen Patriot talebiyle ölçmeyelim.

Hatırlanacaktır geçtiğimiz günlerde Türkiye ilk yerli tank prototipini kamuoyuna sundu.. "Altay" adı verilen yerli ta
nk üretimini başka örneklerin de izleyeceğini biliyoruz.. Türkiye askeri araç gereç üretiminde yeni bir aşamaya geçmeye niyetli. Bunu Erdoğan’ın dün yaptığı konuşmadaki şu bölümden de anlayabiliyoruz: "Milli insansız hava uçaklarını artık milli sanayimiz yönetiyor. ‘ANKA’ adını verdiğimiz insansız hava aracı prototip olarak tamamlandı. Onun seri üretimine inşallah kısa bir süre içinde başlıyoruz. Uzun menzilli roketleri artık dışardan almıyor, Türkiye’de üretiyoruz. ‘MİLGEM’ adını verdiğimiz savaş gemisini denize indirdik. İhtiyacımız olan gemileri de ülkemizde üretiyoruz. Aynı şekilde ülkemizde tasarladığımız ATAK helikopterlerini Türkiye’de üretiyor, 2013’te seri üretime başlıyoruz. Mayınlara karşı korumalı ‘Kirpi’ adını verdiğimiz araçları yine milli sanayimizle Türkiye’de üretiyoruz. Uçak, tank modernizasyonlarını artık başka ülkelerde değil, burada, Türkiye’de gerçekleştiriyoruz"

Bölgede "caydırıcı" olarak tabir edilen (bunu "bölgede aktör olmak istiyoruz" diye okuyabilirsiniz) bir güce sahip olmak istediği anlaşılıyor, Türkiye’nin. Bu "savunma sanayii" atılımı elbette ki bir ülkenin yapması gereken rutin hamleler olarak okunabilir. Ancak Suriye meselesindeki performansımız gözönüne alındığında AKP’nin sadece "savunma" değil, bölgede söz sahibi olma bahsinde de "askeri-militer" bir argüman/rota geliştirdiğini, bunun için de gözüpek adımlar atmaktan çekinmeyeceğini anlıyoruz.

(Tam da burada yine Erdoğan’ın dünkü kürsü konuşmasında söylediği "Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, her yerle biz de ilgileniriz" ve "Yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesini asla bir pasiflik olarak, tavırsızlık olarak, tepkisizlik olarak yorumlayamayız. Ülkemizi doğrudan ilgilendiren durumlar karşısında seyirci kalanlardan asla olamayız" laflarını hatırlayalım)

Bütün bu tabloya, geçilmesi düşünülen Başkanlık sisteminde kuvvet komutanlıklarının Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı olmaktan çıkarılması ve Genelkurmay’la birlikte ama ayrı ayrı MSB’ye bağlı olması fikrini ekleyelim. Sunulan gerekçe, TSK’nın bu sayede artık darbe yapamayacak hale gelmesidir. Fakat bir yandan da, halk tarafından seçilmiş bir "Başkan" komutasında, tüm güçlerin tek merkezde toplandığı, iktidar içi kliklerin Başkan üzerinde etkili olabildiği, askeri hedefleri de olan bir ülkeden bahsettiğimiz ortaya çıkar, bütün bunları topluca düşündüğümüzde. Dolayısıyla "askeri vesayet" kalktı mı, yoksa biçim mi değiştiriyor, sorusunu düşünmekte fayda var.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.